Uzm. Dr. Cem Özcan - İç Hastalıkları Uzmanı 

Ani tansiyon düşmeleri gerek tansiyon hastalarında gerekse normal tansiyonu olan bireylerde görülebilir. Çoğunlukla saptanabilir bir neden vardır; aşırı idrar söktürücü kullanılması, aşırı egzersiz, aşırı sıcak, kusma ya da ishal gibi vücuttan sıvı kaybının fazla olduğu durumlar, yetersiz beslenme, aşırı fiziksel yorgunluk gibi birçok faktöre bağlı tansiyon düşüklüğü görülebilir. Tansiyon düşüklüğü olan hastalarda tansiyon düşüklüğünün derecesine göre sıklıkla soğuk terleme, çarpıntı, halsizlik, bulantı, baş dönmesi, göz kararması ve bilinç bulanıklığı görülür.  Tansiyon düşüklüğü daha da artarsa veya süresi uzarsa kişide ani bayılma da görülebilir. Ani tansiyon düşüklüğü durumunda kalbe dönen kan miktarını arttırmak ve tansiyonda yeterli yükselmeyi sağlamak için hastaya hızlı bir şekilde pozisyon vermek gerekir. Hastayı sırt üstü yatırıp ayaklarını ve kollarını yukarı kaldırmak, kısa sürede tansiyonun yükselmesini sağlayacaktır. Bir süre bu pozisyon korunduktan sonra hasta kademeli olarak önce oturma durumuna ve en sonunda ayağa kaldırma sağlanır. Bu süre boyunca hastada sıvı açığı belirtileri varsa ( kuru bir dil ) sıvı açığının kapatılması gerekir. Çok sık yapılan bir yanlışlardan birisi de bu atak sırasında hastaya tuzlu ayran veya gıda verilmeye çalışılmasıdır. Tuzlu gıda alımı sonrası tansiyonun hemen yükselmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Hatta tansiyon hastalığı olan bir hastaya verilmesi daha sonradan sıkıntı bile doğurabilir. Eğer tansiyon düşüklüğü atağı yeme-içme ile ilişkili bir soruna bağlıysa ve hastanın bilinci açık ise bu durumda ağızdan sıvı ve katı gıdalar verilebilir. Hastanın bilinci kapalı veya bulanık ise asla ağızdan sıvı veya katı gıdalar verilmemelidir. Bu durumda profesyonel sağlık ekibinden acil yardım istemek gerekir. 

 

Bir tansiyon hastasının ilacı iki nedenle değişebilir: 1) İlacın tansiyonu düşürmede yetersiz kalması 2) yan etki görülmesi. Sanılanın aksine tansiyon ilacına zamanla duyarsızlık gelişmesi yani etkinliğinin kaybı söz konusu değildir. Bir ilacın zamanla yetersiz kalması kişide olan tansiyon hastalığının evresinin arttığını (örneğin yaşlanma ile tansiyonun evre 1’den evre 2’ye geçişi) veya yeni bir takım sağlık sorunlarının (örneğin böbrek damarlarında darlık, böbrek yetmezliği gibi) ortaya çıktığını gösterir. Her iki durumda da gerekli değerlendirme ve gerektiğinde tedavi değişikliği mutlaka doktor kontrolünde yapılmalıdır. Ancak hasta uzun süredir aynı tansiyon ilacı kullanıyor ve tansiyon değerleride istenilen değerlerde normal gidiyorsa, ilaç değişikliğine kesinlikle gidilmemelidir. Böyle bir hastanın süreden ötürü ilaç değişikliğine gitmek istemesi tansiyonda gereksiz dalgalanmalarave bozulmalara yol açaçaktır. 

 

Ani tansiyon yükselmeleri klinik özelliklerine göre ‘hipertansif acil’ ve ‘hipertansif öncelikli durumlar’ olarak ikiye ayrılır. Ani gelişmiş organ hasarı bulunan, tansiyonun genellikle damardan uygulanan ilaçlarla dakikalar içinde düşürülmesi gerektiği klinik durumlara hipertansif aciller; tansiyonun belirgin derecede yükselmiş olduğu ancak hedef organ hasarının bulunmadığı ve tansiyonun saatler içinde düşürülmesi gereken çoğunlukla ağız yolundan ilaç verilen durumlara da hipertansif öncelikli durumlar adı verilir.

Tedavinin tipi ve yapılması gereken konusunda en önemli belirteç, yüksek tansiyona bağlı gelişen organ fonksiyon bozukluğudur. Yüksek tansiyonun değeri, organ hasarı için önemli değildir. Çünkü tansiyon aniden yükseldiğinde, az bir yükselme bile ciddi hayati organ hasarına neden olabilmektedir. Böyle bir durumda mutlaka hastaneye başvurmanız gerekmektedir.

Organ hasarı olmayan ancak belirgin tansiyon yüksekliği olan hastalarda çoğunlukla neden düzensiz ilaç kullanımı, yaşam tarzına dikkat edilmemesi (özellikle tuz kısıtlamasının uygulanmaması), fazla kilo, stres,  aşırı yorgunluk, aşırı ekzersiz veya damar büzücü ilaç kullanımıdır. Bu gibi durumlarda çoğunlukla ağız yoluyla tedavi önerilir ve kan basıncında 24-48 saatte kontrol sağlanması amaçlanır. Ani tansiyon yükselmelerinde tedavi ağız yoluyla da olsa mutlaka bir doktora danışılmalı ve görüş alınmalıdır. Hasta bu türlü uygulamalara hiçbir zaman kendi başına kalkışmamalıdır. Ağız yoluyla tedavide en çok kullanılan dilaltı kaptopril uygulamasıdır. Ülkemizde 25 ve 50 mg’lık formları bulunmaktadır. Genellikle 25 mg’lık tabletin dilaltı alınmasından sonra etki 15-20 dakika sonra görülmeye başlar ve 8 saat kadar sürer. Eğer tansiyonda bu uygulama ile düşme olmazsasa vücutta volüm fazlalığı (su ve tuz) düşünülmelidir. Bu durumda ise genellikle ağızdan diüretik tedavi uygulamasına geçilmelidir. Önceki yıllarda kullanılan dilaltı nifedipin uygulaması, istenmeyen olumsuz kalp damar olaylarına yol açtığı için günümüzde terk edilmiştir. Yine çoğunlukla kalp damar hastalarının göğüs ağrısı için kullandıkları dilaltı nitrat uygulaması, kan basıncını düşürmek amacıyla kullanılmamalıdır.

 

Kullanılan tansiyon ilaçlarının zamanla ilişkili karaciğer veya böbreğe herhangi bir zararı söz konusu değildir. Ancak bu durum böbrek ve karaciğerde altta yatan bir hastalığın olması durumunda değişir. Böbrek damarların her ikisinde birden darlığın olduğu bazı durumlarda, bazı ilaçların (ACE inhibitörleri ve anjiyotensin reseptör blokörleri) ilk kullanımlarında ani böbrek yetmezliği gelişebilir. İki taraflı böbrek damarlarında darlık bazen yaşlanmakla da ortaya çıkabilir. Bu durum genellikle uzun süredir kan basınçları kontrol altında olan bir hastada kan basınçlarında ani yükselme görülmesiyle veya periyodik kan analizlerinde böbrek işlevlerinin bozulmasıyla kendini belli eder. Görüldüğü gibi aslında her iki durumda da doğrudan ilaçlara bağlı böbrek hasarı olmamakta, ilaçlar sadece altta yatan bozulmayı ortaya çıkarmaktadır. Zamana bağlı böbrek hasarını yapan tansiyon ilaçları değil tansiyon yüksekliğinin kendisidir. 

 

Doktoruna soru sor

Email adresiniz
Konu
Sorunuz

Haberdar olmak İçİn